BASINA VE KAMUOYUNA
Tarih: 25.11.2021 | Okunma Sayısı: 541

BASINA VE KAMUOYUNA

 

Dominik Cumhuriyeti’nin faşist Trujillo iktidarına karşı yürüttükleri direniş ile dünya tarihine geçen Maria, Patria ve Minerva isimli üç kız kardeş 25 Kasım 1960 tarihinde diktatörlük askerlerince tecavüz edilerek öldürüldükten sonra, Mirabel Kardeşler ile sembolleşen 25 Kasım günü, 1999 yılında BM Genel Kurulu tarafından, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan edildi. O günden sonra 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi (DEVAW), kadına yönelik şiddet tanımlarına öncü bir metin olmuştur. Bu metnin birinci maddesinde kadına yönelik şiddet: “ Kamusal ve özel alanda gerçekleşen, kadınların fiziksel, cinsel, duygusal zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanması olası, her türlü cinsiyet temelli şiddet eylemi veya bu eylemin yapılacağına ilişkin tehdit ya da zorlama ve keyfi olarak özgürlüğün kısıtlanmasıdır.” Şeklinde tanımlanmıştır.

 

1995 yılında yapılan 4. Dünya Kadın Konferansı' nda kabul edilen Pekin Deklarasyonu Eylem Planı'nda, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi'nde (DEVAW) kabul edilen tanıma benzer bir tanımlamaya yer verildi. 2011 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen İstanbul Sözleşmesi' nde bunlara ek olarak "kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" ve "aile içi şiddet" kavramları tanımlanmıştır.

 

Onlarca yıl süren hukuk mücadelesi neticesinde, 2011 yılında Avrupa Konseyi tarafından dünyanın ilk ve tek bağlayıcı sözleşmesi olarak hazırlanan İstanbul sözleşmesi ne yazık ki 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedildiği açıklanmıştır. Oysa temel insan haklarına dayalı uluslararası antlaşmalardan çekilme, bu anlaşmaların kabul ve onayları için geçerli olan hukuki usul ile aynı olmak zorundadır. Bu durumda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bu yönde bir kanun çıkarılarak sözleşmeden çekilmek mümkün iken Cumhurbaşkanı kararıyla sözleşmeden çekildiğinin bildirilmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturmaktadır.

Kadınlara Yönelik Şiddet İle Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi; etkin soruşturma, önleme, koruma ve mağdur destek mekanizmaları oluşturmak şeklinde 4 ana başlıktan oluşan, kadınların her türlü şiddetten korunarak kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması ve cezalandırılmasını sağlamak için titizlikle hazırlanmış uluslar arası bir sözleşmedir. Dolayısıyla İstanbul sözleşmesi nin Kaldırılması, iç hukuktaki yansıması 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Engellenmesine dair Kanunun uygulanması bakımından mevcudiyetini koruyan sorunların da katmerlenmesine neden olacaktır. Böylece 6284 sayılı kanun, uygulayıcılarının elinde, pasif ve özensizliği ile işlevsiz ve kağıt üstü bir kanun haline gelir.

 

Kadın kazanımlarına yapılan saldırılar, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi ve 6284 sayılı kanunun iptali tartışmaları, nafaka hakkının sınırlandırılması talepleri, kadın derneklerine yapılan baskılar, kadınların düzenlediği gösteri ve toplantı yürüyüşlerindeki orantısız polis müdahaleleri, pandemi koşullarında kadınları korumaya yönelik hiçbir tedbir alınmaması, durumun vehametini arttırıyor.

 

Yayınlanan verilere göre erkekler 2021 yılının 325 gününde en az 285  kadını öldürdü. Son olarak Başak Cengiz adında genç bir mimar kadın tanımadığı bir erkek tarafından yalnızca daha savunmasız olduğu düşünüldüğünden keyfice katledilmiştir. Hal böyleyken yargıya intikal eden kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve cinsel saldırı dosyalarında etkili soruşturmaların yürütülmediğine, çok sayıda dosyanın yargı eliyle sürüncemede bırakıldığına, artan kadın cinayeti davalarında halen haksız tahrik ya da iyi hal indirimlerinin failleri cesaretlendirici şekilde uygulandığını görüyoruz.

 

Ayrıca yoksulluk nafakası hakkında kamuoyuna yanlış bilgiler aksettirilmektedir. Medeni Kanun’un 175. Maddesi tek cinsiyete atfedilmediği gibi boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa nafaka bağlanmasını hüküm altına almıştır. Bu kanundan daha çok kadınların faydalanması Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle genellikle kadınların yoksul olmasından kaynaklanmaktadır. Kadınlar çalışma hayatının dışında tutulmaya çalışılmakta, kadınların çalışma şartları ve mümkün olan çalışma alanları kısıtlanmaktadır. Bu düzenlenmenin kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddeti arttıracağını, kadınları ev içine hapsedeceğini ve kadınların boşanma kararı almalarını zorlaştırarak büyük hak ihlallerine neden olacağı aşikardır.

 

Kadına Yönelik Şiddet İnsan Hakları İhlalidir. Biz Şırnak Barosu olarak elde edilen kazanımları ihlal edecek ve ortadan kaldıracak düzenleme ve değişikliklerin karşısında olduğumuzu bildiriyor, yetkilileri İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı Kanunu etkin bir şekilde uygulamaya, kadına karşı ayrımcılığı ve şiddeti önleyecek politikalar geliştirmeye davet ediyoruz.

 

ŞIRNAK BAROSU BAŞKANLIĞI

 

ŞIRNAK BAROSU KADIN VE ÇOCUK HAKLERI MERKEZİ

18.10.2024
AV. ABDULLAH FINDIK
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.